“Uçurtmanın özgürlüğü sandığı kadar özgür olmamasına bağlıdır.” Simon Napier-Bell.
Bu sözü okuyana kadar hiç düşünmemiştim uçurtmanın aslında tutsak olduğunu. Halbuki gökyüzünde nazlı nazlı salınırken ne kadar özgür olduğunu düşünür, iç çekerdim. Meğer işin aslı öyle değilmiş. Uçurtma; uçmak için bir desteğe, zorluklara karşı koyabilecek bir güce ve onu havada tutabilecek sağlam bir bağa ihtiyaç duyarmış.
Önemli olan; maviliklere yükselirken onu tutan ip, havalanmasını sağlayacak yardımcı ve rüzgârın şiddetiymiş… Rüzgârı rahatça göğüsleyebilmesi için uçurtma uçuran kişi ile yardımcının arasındaki mesafe en az 20–25 metre olmalıymış. İşin sırrı ise ipi tutan kişinin sabırla bekleyip koşmadan, sürekli el değiştirerek ipe hızlıca asılmasındaymış. Rüzgâr az olsa da ipin kuvvetle çekilmesi ve gerilmesiyle de uçurtma özgürlüğüne doğru yükselirmiş.
İpine asıldıkça daha da bir yükselirmiş uçurtma. Olur da elden kaçarsa başı boş kalır, rüzgâra karşı koyamaz hale gelir ve savrulur gidermiş.
Sonra benim özgür olmam için neler gerektiğini düşündüm. Sanki bağlarımdan koparsam bağımsız olabileceğimi düşünürken ne kadar hata ettiğimin farkına vardım. Asıl özgürlük, ipini koparmak değil, bağlandığın değerlerin gücü ile rüzgârla hemhâl olabilmekteymiş meğer…