Türkiye’nin farklı yerlerinde meydana gelen ve toplam 10 bin futbol sahası kadar ormanlık alanı tahrip eden yangınlara dair haberleri okurken yetkililerin yaptığı bazı talihsiz açıklamalar dikkatimi çekti. Ölen binlerce hayvan, belki milyonlarca böcek ve bitkiye rağmen, maalesef “can kaybının olmadığı” ifade ediliyordu.
Kur’ân-ı Kerim’de hayvanların da insanlar gibi birer topluluk olduğu buyurulmaktadır: “Hem yerde hareket eden hiçbir canlı, kanatlarıyla uçan hiçbir kuş türü yoktur ki sizin gibi birer toplum teşkil etmesinler. Biz o kitapta hiçbir şeyi ihmal etmedik. Sonra hepsi Rablerinin huzuruna sevk edilip toplanacaklardır.” (En’am, 6/38).
Bu masum canlıların da insanlar gibi hakları olduğundan bahseden sevgili Peygamberimiz (aleyhissalâtü vesselâm) şöyle buyurmaktadır: “Hiçbir kimse yoktur ki bir serçeyi yahut ondan daha büyük bir canlıyı haksız yere öldürsün de Allah (celle celâluhu) ona bunun hesabını sormasın.”[1]
Hayvanlara karşı merhametli olma ile ilgili başka bir hadis-i şerif ise şu şekildedir: “Allah (celle celâluhu) bir köpek yüzünden, ahlâksız bir kadını affedip cennetine aldı. Köpek bir kuyunun başında, susuzluktan dili sarkmış bir vaziyette soluyup duruyordu. Tam o esnada oradan geçmekte olan bu kadın, köpeğin hâlini görünce dayanamadı. Hemen belinden kemerini çıkarıp ayakkabısına bağladı, bununla kuyudan su çıkarıp köpeğe içirdi, böylece köpek ölümden kurtuldu. İşte bu kadının bir köpeğe karşı bu davranışı onun affına vesile oldu ve Allah (celle celâluhu), onu cennetine koydu.”[2]
Görüldüğü gibi, dinimiz bir hayvana merhametli olmaya çok değer vermektedir. Bu konuda Hazreti Ömer (radıyallâhu anh) ile ilgili anlatılan bir hâdise çok manidardır. Vefatından altı ay sonra Hazreti Ömer’i rüyasında gören Efendimiz’in amcası Hazreti Abbas, neden bu kadar uzun süre görünmediğini sorar. Hazreti Ömer, “Hesabı ancak bitirebildik.” cevabını verir.[3] Devamında ise af vesilesi olarak şu olayı anlatır: “Çocuğun biri elinde bir serçeye eziyet edip hırpalıyordu. Oradan geçerken çocuktan kuşu satın aldım ve âzât ettim.”[4]
Bu konuda Bediüzzaman Hazretlerinden de birçok misal vermek mümkündür.[5] Mesela, Üstad Hazretleri, bir keresinde Erzurum’dan Van’a giderken öküz tarafından çekilen bir kızağa biner. Yolda öküzün ayağı sakatlanır ve kanamaya başlar. Hazret kızaktakileri indirmek ister, fakat onlar para verdiklerini, kızağın onları götürmesini söyler. O ise öküzün de haklarının olduğunu, kızak sahiplerinin öküzün sahibi değil mutasarrıfı olduğunu anlatır. O mübarek hayvandan bahsederken de “Öküz Efendi” diye hitap eder. Eşeklere de onların çalışkanlıklarını vurgulayarak “işlek” denilmesini isteyen Üstadımız ne kadar da merhametlidir! Dünyadaki hangi hayvan hakları derneği bu kadar hassastır acaba?
Osmanlı Devleti zamanında da hayvan haklarının korunması ile ilgili çok güzel çalışmalar yapılmıştır. Hayvanlar ve ağaçlar için vakıflar kurulmuş, kediler ve kuşlar için yuvalar yapılmış, sokak hayvanlarının beslenmesi için görevliler tahsis edilmiş, Bursa’da “Gurabahane-i Laklakan” (Düşkün Leylekler Evi) adı verilen leylek bakımevi kurulmuş, Dolmabahçe’de kuş ve Üsküdar’da kedi hastanesi inşa edilmiş, binek hayvanlarına fazla yük yüklenmemesi için fetvalar verilmiştir.
Dipnotlar
[1] Nesâî, Sayd, 34.
[2] Buhârî, Müsâkât, 9; Mezâlim, 23.
[3] El-Muntazam 10/277.
[4] “Olayların aslına değil, faslına bakmak gerektiği” zaviyesinden değerlendirilmektedir.
[5] Emine Eroğlu, Kardelen YouTube Kanalı, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf, İkinci Mebhas.