Deniz Dalaman Edebiyat Temmuz 2022

Tuvaldeki Kelimeler

Kulaklarımın alıştığı bir müzik duyuyorum. Ayaklarım beni o yöne iletti. Birkaç adım yürüdükten sonra, yüzünü denize dönmüş, boyası yer yer çatlamış ve yanlarında kavisli bir şekilde sarmalanmış demirleri kararmaya dönmüş bir bank beni karşıladı. Havanın ayazından ve boyasız kalan yerlerinden, ıslak olduğu anlaşılıyordu. Baş ucunda durdum. Elimi üzerinde gezdirip onunla birlikte denize baktım. “Bugün deniz dalgalı.” dedim. Sanki bana cevap verecekmiş gibi bekledim bir süre. Üzerinde gezinen elimi âdeta omzuna dokundurdum ve “Kaç insana şahit oluyorsun kim bilir? Her gün kaç çeşit konuşma geçiyordur yanına gelenlerle aranda, kim bilir?” dedim.

Denize ömrünü adamış bankı, kendime arkadaş edindim. Bugün seninle denizi izlemek, üzerinde ağırladığın o kadar misafirden sonra bugün seninle ufka bakmak istiyorum. Uğruna ömrünü adadığın deniz hakkında anlatacak çok şeyin olmalı. Bir de şu martıları izlemek ayrı bir güzel olmalı. Bir yuvayı tamamlayan evlat gibi görünüyorlar. Biraz yaramaz, biraz heyecanlı, biraz bilmiş, evin neşesi gibi. Arada gelip denizi anlatıyorlar mı? Denize o kadar yakın olup istediğinde suyuna dokunabilmenin mutluluğunu tarif ediyorlar mı? Bir de heyecanlanınca yükseklere çıkıp kendini aşağı bırakmak eğlenceli olmalı, değil mi? Uzaktan pat diye düşüp de yaralanacak diye için içini yiyor mu o anlarda?

Denize dokunmadan kokusunu duyarak üzerinde salınmak onlara tarifsiz bir duygu hissettiriyordur herhâlde. Yani ben olsam, kanadım olsa, denizin üzerinde gezinsem, nasıl anlatacağımı bilemezdim. Bakma böyle dediğime, ben buradan denize bakınca da mutlu oluyorum. Senin gibi ömrümü denize vermiyorum belki, ama daraldıkça gelip içimi açıyorum. O da sessiz sedasız, dalga dalga temizliyor yüreğimi. Bir, iki, üç dalga derken rüzgâr eşlik ediyor. Rüzgâr ile daha bir şiddetleniyor dalgalar. Yüreğimi daraltan ne varsa bir bir dalgalarla kıyıyı dövüyor. Bazen öyle canım yanıyor ki gözümden yaş olup akıyor. Ara sıra deniz suyuyla ıslanıp da boyandan parça vermen bu yüzdendir belki de. Denizin dalgasından sıçrarsa da üzerine gelen su, gözden değil de yürekten aktığı içindir.

Sen zamanla boyanı attın, tahtanı eskittin ve demirini paslandırdın. Sana eskimiş dedik. Ben yüzüme çizgiler çektim, saçlarıma aklar kondurup bakışlarımı buğulandırdım. Bana da yaşlı diyoruz. Ama aslına bakarsak ikimiz de eski ve yaşlıyız. İkimiz de ömrümüzü yavaş yavaş tükettik. Sen şurada durup denizin karşısında, ona dokunamadan eskidin; ben görüp yaşadıklarımla yaşlandım. Benimkine hayat tecrübesi, seninkine insanlığa hizmet diyorlar.

Elime altın kalem verilse resim çizemem. Ne gördüğümü çizebilirim ne de hissettiklerimi renklendirebilirim, ama kelimeler o kadar büyülü ki özel bir yetenek gerektirmeden hissettiğinizi anlatma şansı veriyor. Kelimelerle resminizi çizebiliyorsunuz. Ruh dünyanızdan yansıyanlarla da renklendirebiliyorsunuz üstelik. İnsan tasviri yaparken iki kısımdan bahsedilir; biri sanata ve gözleme dair iç (ruhî) tasvir, diğeri ise açıklayıcı ya da dış (maddî) tasvirdir.[1]

Açıklayıcı tasvir herkesin gördüğünü anlatmaktır. Lakin bazen herkesin gördüğünü anlatabilmek de bir meziyettir. Tıpkı ressamın gördüğü güzelliği tuvale yansıtması gibi… Pek çok insan aynı manzarayı izlemiştir. Ancak resim yeteneği olan bir kişi, gördüğünü başkalarına da gösterebilir. Hayret uyandıracak güzelliklerin birbiri ile uyumu karşısında El-Bâri (celle celâluhu) ism-i şerîfini tesbih etmeden yapamıyor insan. Yarattığı her şeyde bu kadar mükemmellik, ilmi ve kudreti sonsuz olan Mevlamızın varlığının ve birliğinin apaçık bir delilidir. Ressam, gördüğü bu mükemmelliği, ona bahşedilen yetenekle ortaya koyar. Tasvir de bir ressam gibi, gördüğünü kelimelerle resmetmektir. Yukarıdaki metinde, sadece eski ve ıslak bir bankın deniz kenarında olduğu söylenebilirdi. Detaylandırmak, görmediğimiz nesneyi gözümüzde canlandırmayı kolaylaştırır.

Sanatsal tasvirde ise gözün göremediklerini anlatırız. Duygularımızı kendi istediğimiz tonlarla bezeyerek sunarız. Dalgınlığımızı, özlemlerimize bağlayabileceğimiz gibi, hüznümüzle de anlamlandırabiliriz. “Bir, iki, üç dalga derken rüzgâr eşlik ediyor. Rüzgâr ile daha bir şiddetleniyor dalgalar. Yüreğimi daraltan ne varsa bir bir dalgalarla kıyıyı dövüyor. Bazen öyle canım yanıyor ki gözümden yaş olup akıyor.” diyerek hüznün ne kadar derin olduğunu anlatmış oluyoruz.

Sanatsal tasvir kişiye özgüdür. İç âleminin pişirip sunduğu ile görünürlük kazanır. Bu noktadan bakınca okumak ve ne okuduğunu bilmek kıymet kazanıyor. Ressamın çeşitli renkleri paletinde karıştırıp yeni renkler elde etmesi gibi kitap okumak da zihin paletinde kelimelerimizi harmanlıyor. Eğer yeterli kelimemiz yoksa enginliklere sığmayan ruhumuz, bedenimizde hapsolup kalıyor.

Dipnot

[1] tr.wikipedia.org/wiki/Betimleme; www.turkedebiyati.org/betimleyici-anlatim.html