Nazar, eşya ve hâdiselere aklederek bakmadır. Bu bakış, insanların dünya görüşünü yansıtır. Bu konuda Bediüzzaman’ın “Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.” sözü çok manidardır. Nesneleri ve olayları değerlendirme tarzımız, hayatımızı da şekillendirmektedir.
İnsanların eşya ve hâdiselere bakış açısını, onların duygu, düşünce ve inançları belirler. Mesela biz, bütün olaylara hikmet nazarıyla bakarız. Kâinatta hiçbir hareketin sebepsiz ve rastgele olmadığını düşünürüz.
Canlılar alemine bakışımız ise onların Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarına ayna olmaları cihetiyledir. Onlara zarar vermek ise Rabbimizin isim ve sıfatlarına tercüman olan, birçok sanatla var edilmiş canlılara hasar vermek mânâsına gelmektedir. Mesela bir karıncayı öldürdüğümüz zaman, merhameti sonsuzun El-Bârî (emsali olmadan, düzen ve ahenk içinde var eden) ve El-Musavvir (en güzel biçimde sûret veren) gibi İlahî isimleri yansıtan, vücudunda birçok harika organları olan, mimarî ve haberleşme özelliklerine sahip ve kendi içlerindeki sosyal yapısı ve çalışkanlığıyla insanlara örnek bir varlığın canına kıymış olmaktayız.
Meyve, sebze, süt ve yumurta gibi gıda maddelerine bakışımız ise; onların Rabbimiz tarafından hediye edilen nimetler olduğu şeklindedir. Rızık olarak bu nimetleri ihsan eden Rabbimizi hakkıyla tanımak ve şükretmek gerekmektedir. Onlar da sıradan gıda maddeleri değildir aslında. Mesela yediğimiz bir hurmayı düşünelim. Diyelim ki bu hurma, Tunus’taki bir ağaçta yetişmiş olsun. Rabbimizin yarattığı güneşten gelen ışınlarla, havadan aldığı karbondioksitle ve topraktaki mineral ve su ile büyümüş bir hurma ağacı… Toplanan hurmalar bizim yaşadığımız ülkeye ihraç ediliyor. Sonra yaşadığımız şehre kadar geliyor ve biz de marketten satın alıyoruz. Gerçekte süreç çok uzun ve meşakkatli olmasına rağmen bizim yaptığımız iş sadece hurmayı marketten alıp ağzımıza koymak. O hurmanın bizim için bir rızık olmasındaki dahlimiz bu kadar. Ağzımıza koyduktan sonraki sindirim gibi hâdiselere de bir tesirimiz yoktur.
İşte o hurma aslında Tunus’ta o ağaçta yaratılırken onu bizim yiyeceğimiz biliniyordu ve üzerine görünmez bir mürekkeple ismimiz yazılmıştı.
Böyle düşünerek yediğimiz hurmadan aldığımız maddi tat yanında manevî de bir lezzet alırız. Maddi tadı bir süre sonra kaybolurken manevî lezzet kaybolmaz ve Rabbimizden gönderilen bir hediye nazarıyla baktığımız gıdalar, israf olmak yerine şükür hissimizi yeşerterek büyütür.