“Sürdürülebilir” kavramı 1987 yılında BM Dünya Çevre ve Kalkınma komisyonu tarafından hazırlanan, sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda yoksulluk, tabiî kaynaklardan elde edilen yararın eşit dağılımı ve çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesi gibi sorunlara çözüm arayan Brundtland Raporunda kullanıldı.[1] Sürdürülebilir kalkınma; bugünün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan karşılayan bir kalkınma olarak tanımlanır.[2]
Sürdürülebilir kalkınmayla bağlantılı iklim ve çevre sorunları ile küresel ısınma, dünya çapında bir tartışma konusu. Pek çok insan çevre kirliğinin ve iklim değişikliğinin geleceği ve gelecek nesilleri olumsuz etkileyeceği konusunda endişe taşıyor. Bu endişelerin yanında buzulların erimesi ve dünya genelinde sıcaklıkların artması gibi bazı problemler de baş göstermeye başladı. Buzullar eriyor, dünya ısınıyor, dünya genelinde sel baskınları, orman yangınları gibi problemler ortaya çıkmaya başlıyor. Bu da bitki örtüsü ve hayvan türlerini tehlikeye atıyor. Mesela kutup ayıları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Kutup ayıları dışında birçok hayvan türü de tehlikede.
Dünya genelinde enerjiye olan ihtiyaç her geçen gün artıyor. Dünya üzerindeki enerji kaynaklarının sınırlı olması ve sürekli azalması, uzun vadede sürdürülebilir olamayacak kadar çok tüketildiği; insanlar tarafından anlaşılmaya, daha geniş kesimler tarafından gündeme alınmaya başlandı. Bu durum ülkelerin politikalarını, sürdürülebilir kalkınmaya uyumlu unsurları göz önünde bulundurarak tekrar düzenlenmesi, çevre sorunlarının minimize edilmesi, küresel tehdit dikkate alınarak enerji kaynaklarının yeniden gözden geçirilmesi ve alternatif çözümler üretilmesi için harekete geçilmesini sağladı.
Teknolojinin baş döndüren bir hızla gelişmesi, her geçen gün enerji kaynaklarının daha fazla kullanılmasına sebep oldu. Kullanılan kaynakların türü ve miktarı, ekonomi ve çevreye dair şartlara göre değişir. Dünya üzerindeki enerji tüketiminin %80’inden fazlasını fosil yakıtlar karşılıyor.[3]
Fosil kaynakların azalması ve uzun vadede sürdürülebilir olmamasının yanı sıra, fosil enerji üretiminin ve kullanımının, insanlara ve çevreye olumsuz etkileri de var. Fosil kaynaklar, başta hava kirliliği olmak üzere birçok çevre sorununa sebep oluyor. Bu çevre problemleri, çeşitli sağlık sorunlarını da getiriyor. Bu olumsuz etkilere yol açan fosil kaynaklarına örnek olarak kömür ilk sırada incelenebilir. Kömür ile elektrik üretildiğinde kWh başına çevreye yayılan karbondioksit miktarı 820 gramdır.[4]
Ortaya çıkan karbondioksit emisyonu sera etkisine sebep olmakta, sera etkisi ise küresel ısınmayı beraberinde getirmektedir. Bunun gibi olumsuz etkiler yeryüzünün giderek daha yaşanmaz hâle gelmesine yol açmaktadır.
Fosil yakıtların tükenme ihtimaline ve çevreye verdiği zarara karşılık, yenilenebilir enerji kaynakları, fosil yakıtlarla karşılanan ihtiyaçları giderebilecek seviyeye ulaştığında bir alternatif olabilir.
Güneş ışığı, rüzgâr, yağmur, gelgitler, dalgalar, biyokütle gibi yenilenebilir enerji kaynakları, gezegenin kaynaklarını tüketmeden bir insan ömründen daha kısa sürede kendilerini yenileyen kaynaklardan elde edilebilir ve bu kaynaklara ulaşmak hiç de zor değil. Petrol, kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtlar, er ya da geç tükenecekler. Fosil yakıtların her biri belli bir süreçte yaratılır ve insanların bu yakıtları harcadıkları hızda yenilenmezler. Bir fosil yakıtın hammaddesinin ortaya çıkması için binlerce sene gerekir. Kısa vadede bu yakıtlar bir kez kullanılır ve biter.
Ayrıca yenilenebilir enerji kaynaklarının, atmosferi doğrudan kirleten bir emisyonu bulunmaz. Elbette yenilenebilir enerji kaynakları da yüzde yüz zararsız değildir, fakat bu kaynaklar çevreye verilen zararı en aza indirir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artması ortaya çıkan zehirli gaz emisyonunu azaltır, iklim değişikliği ve küresel ısınmanın önlenmesine katkı sağlar, aynı zamanda tükenmeyen kaynaklar oldukları için sürdürülebilir kalkınma adına önemli bir alternatiftir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının önde gelenleri güneş ve rüzgâr enerjisidir. Birçok gelişmiş ülke, rüzgâr türbinleri ve güneş panellerini yaygınlaştırmaktadır.
Dünyaca ünlü bir firma, çatılardaki kiremitler yerine güneş panelleri kullanma çalışmalarına çoktan başladı. Belki yakın gelecekte her ev, kendi elektriğini karşılayabilecek duruma gelecek.
Fosil yakıtlara alternatif olan yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji elde edilirken çevreye en az zararı verecek şekilde enerji elde etmek, sürdürülebilirliği sağlamak için önemli bir unsurdur. Rüzgâr gücü ile elektrik üretimi esnasında kWh başına 12 gram karbondioksit emisyonu ortaya çıkar.[5] Bu miktar kömür ile elektrik üretimi yapılırken meydana gelen karbondioksit emisyonuna kıyasen çok daha azdır. Fakat elektrik üretimi esnasında çıkan emisyon dışında dikkate alınması gereken başka unsurlar da vardır.
Bir rüzgâr türbini veya güneş tarlasının inşası, parçalarının üretimi ve sökülmesi esnasında fosil yakıtlar kullanılır. Bunların üretim sürecinde kullanılan fosil yakıtlar da göz önünde bulundurulduğunda, ne kadar uzun süre kullanılırlarsa çevreye o kadar az zarar verecekleri ifade edilmektedir. Türbinlerin ve güneş panellerinin uzun süre kullanılabilmesi için kaliteli ve sağlam malzemelerden yapılması gerekir. Bunun yanında, dönüştürülebilir malzemeler kullanılarak üretilmesi ve kullanım süreleri dolduktan sonra geri dönüştürülmesi, yine çevreye daha az zarar verme adına önemlidir.
Dipnotlar
[2] “Vad betyder hållbarutveckling”
[3] “Fosil Yakıt”, tr.wikipedia.org/wiki/Fosil_yakıt#cite_note-2