Furkan Tuğra Gürel Röportaj Temmuz 2021 Yıldız Nur Dönmez

Ayhan Memedov: “Dil Öğrenmek Ömür Boyu Devam Eder”

Ayhan Memedov, 1974 yılında Azerbaycan’ın Kürdemir şehrinde doğdu.  İlkokul, ortaokul ve liseyi Kürdemir’de Rusça okudu. Konya’daki Selçuk Üniversitesinde Klasik Arkeoloji bölümünü bitirdikten sonra Azerbaycan Devlet Üniversitesinde, Kültür Bilimi üzerine yüksek lisans eğitimi aldı. 2000-2002 yıllarında Japonya’nın Sendai şehrindeki Tohoku Üniversitesinde dilbilim alanında derslere katıldı. 2004 yılından beri Güney Kore’nin başkenti Seul’de yaşıyor ve diş kliniklerinde kullanılan dijital görüntüleme cihazları üreten ve pazarlayan bir şirketin hizmet planlama şubesinde çalışıyor.

Çok sayıda dili konuşabiliyorsunuz. Bunlar hangileri ve eğitim ve meslekî hayatınızda bu diller size ne gibi faydalar sağladı?

İlkokuldan sonra farklı dillere ve alfabelere ilgi duymaya başladım. Evimizde dedemizin çok sayıda ansiklopedisi, ilmî dergisi ve kitabı vardı. Latince ve Yunanca kitaplar da mevcuttu. Çivi yazılarını, Eski Yunan ve Arap yazılarını okuyup yazabiliyordum. Orta okulda Japon ve Kore alfabesini öğrendim. Farsça ve Japonca gramerlerini tahsil ettim. Türkiye’deyken Latince, Almanca ve Fransızca kitap ve kasetleri bulup çalıştım. Japonya’da iken İzlandaca ve Korece gramerini de öğrendim.

Kore’ye yerleştikten sonra Arapça grameri ve Modern İbranice çalıştım ve daha önce öğrendiğim dilleri pekiştirmeye daha çok vakit ayırdım. Son olarak Eski Mısır ve Eski Yunan dillerini öğrenmek için, Fransa’da 1929 yılından beri orijinal usulle dil öğreten ünlü Assimil kurs materyallerini sipariş ettim. Eski Mısır dilinde okuyup yazmayı altı ayda öğrendim.

Öğrendiğim modern yabancı diller iş bulmamda, sebepler dairesinde, çok yardımcı oldu.

Bu dilleri öğrenirken ne gibi sıkıntılar yaşadınız?

Dil öğrenmek konusunda en büyük sıkıntı zamandı. Tabiî, bir de hanımımın dil kitaplarına çok para harcamama hoş bakmaması… Ama benim için yabancı dil öğrenmek, yorgun bir iş günü sonunda yalın ayak çimen üstünde gezmek kadar zevkli bir şey.

Üç çocuk babası olduğumdan genellikle işe gidip gelirken metroda, otobüs beklerken, yolda yürürken ve hafta sonları zaman buldukça çalışıyordum.

Yüksek bir gayeniz varsa, buna ulaşırken karşınıza bin bir zorluk çıksa bile, kalbinizi bu hedeften ayırmadığınız sürece, bütün zorluklar aslında birer tetik rolü oynamaya başlıyor. Hem hayırlı işlerin muzır mânileri olurmuş.

Çok dil bilmenin getirdiği avantaj ve dezavantajlar nelerdir?

Çok dil bilmenin avantajı çok. Aynı anda İngilizce, Japonca, Korece, Rusça, Türkçe, Azerice, İbranice vb. bilen pek kimse bulunmaz. İş bulmak konusunda sorununuz olmuyor. Bunun dışında her bildiğiniz dil size farklı bir dünyanın kapısını açıyor. Bir noktaya aynı anda farklı açılardan bakabiliyorsunuz. Daha hızlı düşünebiliyorsunuz. Hafızanız daha kuvvetli oluyor ve yaşlansanız bile beyniniz canlılığını koruyabiliyor.

Dezavantajı da yok değil. Mesela sizi herkes kendi arkadaşına hep bir sürü dil bilen birisi olarak tanıtıyor. Yakışıklı olmanız artık önemli değil. Herkes mutlaka o dillerde bir şeyler söylemenizi istiyor. Bir de sabah yataktan kalktığınızda hangi dilde düşüneceğinize karar vermek bazen zor oluyor.

Bu kadar dili öğrenirken beklenmedik olaylarla karşılaştınız mı?

Kore dili grameri Türkçe gramerine çok yakın. Özellikle Korelilerle konuşurken, bazen “Buyur hocam” veya “Hadi ya!” diyorum. Karşımdaki bir an duraklıyor; sanırım yabancı olduğum için Korece kelimeyi doğru telaffuz edemediğimi düşünüyor.

Yabancı dilleri, Korona öncesi kalabalık bir metroda çok çalıştım. Koreliler karşılarında Japonca, Arapça, Eski Mısırca veya Çince yazılmış roman veya hikâyeleri okuyan birisini görünce, genellikle uzaylı görmüş gibi oluyorlar. Çünkü bu ülkede insanlar tek dili bile öğrenmekte zorluk çekiyor. Asyalı olmayan birisi, Korece veya Japonca yazılmış bir roman okuyorsa şaşırmamak elde değil.

Şirkette bazı toplantılarda not alırken eski Mısır alfabesini kullandığım oluyor. Tabiî hiçbir müdürün, kendisi konuşurken birilerinin ciddi bir yüz ifadesiyle not defterine kuş ve çekirge resimleri çizmesine anlayışla bakmasını bekleyemezsiniz.

Çok eski hiyeroglifleri okuyabildiğinizi duyduk. Bunu nerede ve nasıl öğrendiniz? Hoşunuza giden birkaç hikâyeyi bizimle paylaşabilir misiniz?

Eski Mısır dilini Kore’de iki sene önce öğrendim. Tahminen altı ay zarfında. Zor bir dil değil, özellikle çocukluktan beri resim çizmeyi iyi beceriyorsanız bu dilde yazmak daha kolay. Grameri Arapça ve İbraniceye çok benzediğinden pek zorluk çekmedim. Assimil yayınlarına ait Fransızca bir kitap kullandım. Daha sonra James Peter Allen’in Eski Mısır Dili kitabı ile Mısır edebî eserlerini orijinalinden okumak için Mısır edebiyatı kitaplarını kullandım. Assimil dil kitaplarının tekniği gramer ağırlıklı değil ve zevkli bir şekilde dil öğrenmenizi sağlıyor. İngilizce yayınları az olduğundan ben Fransızca ve İtalyanca vasıtasıyla diğer dilleri öğreniyorum.

Mısırlılar hiyerogliflerle beraber “hiyeratik” alfabeyi de kullanıyordu. Sonra bu ikisinin yerini “demotik” diye adlandırılan basitleştirilmiş bir alfabe aldı. Onun yerini de Yunan alfabesi etkisiyle hazırlanan ve halen Mısırdaki Kıptîler tarafından kullanılan Kıptî alfabesi aldı.

Mısırlılar kendi alfabelerini çok severlerdi. Çince ve Maya dili dışında bildiğimiz hemen hemen bütün alfabelerin Mısır alfabesinden türediği biliniyor.

Hikâyeler iki veya üç bin yıl önce yazılsa da şimdiki dert ve isteklerimize benzer şeylerden bahsediliyor. Piramitlerin etrafında farklı yazılar bulunmuş. Mesela bir tanesinde bir genç, sevdiği kızın babasının, işi ve parası yok diye kızıyla evlenmesine izin vermediğini anlatıyor. Bir başkası, “Yıllardır ördek eti pişiriyorum, ama bu kadar güzel ve lezzetlisini hiç görmemiştim.” diyor. Ptahhotep diye birisinin nasihatlerinde, yemek, misafirlik ve konuşma âdâbı, fakirlikten bir anda zenginliğe kavuşan bir kişinin nasıl davranması gerektiği gibi konulardan bahsediliyor.

Mısırlıların önemli bir eseri Ölüler Kitabı’dır. Öldükten sonra âhirette saadete ermek için bir kılavuz olarak görülmüştür. Kitabın “Yapmadım” başlıklı bölümü de ünlüdür. Hırsızlık yapmadım, yalan söylemedim, insanlara karşı adaletsizlik yapmadım, kimseyi öldürmedim ve öldürtmedim, Allah’a karşı saygısızlık etmedim vb. Yıllar geçse de kötülük ve iyilik anlayışı pek değişmemiş.

Mısır inancına göre, ölünün kalbi eğer bir kuş tüyünden hafif gelirse cennete gönderilir, değilse hemen orada bekleyen vahşi hayvanlar tarafından parçalanırmış.

Belâgat sahibi bir çiftçinin hikâyesi var. Adam bir haksızlığa uğrar ve sahip olduğu hayvanlar bir zengin tarafından elinden alınır. Çiftçi, adalet aramak için o zamanki hâkime gider. Hâkim bu çiftçinin isteğini farklı bahanelerle birkaç defa geri çevirir. Yanındakiler sorarlar: “Adamın haklı olduğunu biliyorsun. Niçin hep geri çeviriyorsun? Artık kararını ver de adalet yerini bulsun.” Hâkim cevap verir: “Haklı olduğunu biliyorum, ama o kadar güzel konuşarak kendisini savunuyor ki dinlemek bana zevk veriyor.”

Dil öğrenen veya öğrenmek isteyen gençlere tavsiyeleriniz var mı?

Her insan farklı bir âlemdir. Birimize uyan bir şey, başkasına uymayabilir. Ancak Güneş’in tutulması gibi sıra dışı şeylerden de hepimiz etkileniriz. Dil öğrenirken de benzer şeyle söz konusudur. Sıra dışı yollar deneyerek kendinize uygun bir sistem bulmanız lazım. Mesela ben kalabalık Seul metrosunda, ayakta dururken kitabıma not almaya çalıştığımda, her şeyi daha iyi hatırlıyorum. Sakin bir yerde bu mümkün olmuyor. Hani Kemal Sunal’ın bir filmi vardı; bir rakam dizisini hatırlamak için kalabalık bir otobüse binmesi gerekiyordu. Onun gibi bir şey.

  • Bu işe özel bir zaman ayırayım diye düşünmeyin. Gary Keller’in The One Thing kitabında yazdığı gibi, o dil sizin “bir şeyiniz” olsun. Bulduğunuz her fırsatta o dili öğrenmenize yardımcı olacak şeyler yapın.
  • Konuşmaya yeni başlayan bebeklerden ders alabiliriz! Peki, ne yaparlar Allah’ın bu şirin varlıkları? Uzun müddet etraflarındakileri izlerler ve sürekli dinlerler. Sonra kelimeler, ifadeler ve cümleler kurmaya başlarlar. Çok pratik yaparlar. Annelerine günde yüzlerce kez “Neden?” ve “Bu ne?” gibi sorular sorarlar. Çocuklardan alacağımız önemli bir ders: Dinlemek. Bol bol ses kaydı dinleyin. Çocuk kitaplarını okumayı pek tavsiye etmiyorum, çünkü yetişkinler için merak uyandırmıyor. Sizi güneşin tutulması gibi şaşırtacak ve heyecanlandıracak şeyler dinlemeye davet ediyorum. İnsanlar her gün geçtikleri sokaktaki evleri fark etmezler, ama o sokakta bir tane sarı bina varsa onu kimse unutmaz.
  • Film seyretmek yerine dinleyebilirsiniz. Kulaklıklarla yürürken, uyurken, otobüste bir yere giderken hep diyaloğun bol olduğu filmleri dinleyin ve anlatılanları zihninizde canlandırın. Filmlerde günlük hayatla ilgili kısa konuşmalar olur, o yüzden sevdiğiniz bir filmde geçen konuşmaları dinleyip ezberleyebilirsiniz. Gerçekten sevdiğiniz bir filmse, sizi bıktırmaz diye düşünüyorum.
  • Gramere başlamadan önce yazıp okumayı öğreten videoları seyredin. Çok sevdiğiniz bir kitabı satın alın ve sesli okumaya başlayın. (Simyacı veya Küçük Prens gibi kitaplar dünyanın neredeyse bütün dillerine tercüme edilmiştir). İlk önce yavaş yavaş okuyun, sonra gittikçe hızınızı artırın. Ne kadar hızlı ve doğru telaffuz ederseniz o kadar hızlı konuşabilirsiniz. Dinleme ve sesli okuma hem telaffuzunuzu hem de konuşmanızı geliştirecektir.Dedektif romanlar okuyun. Kitapta diyaloglar ne kadar çoksa o kadar faydalıdır. Diyalogları bazen aynanın karşısında, mimiklerinizi ve sesinizi değiştirerek okuyun. Kitabı yaşayın. Konuşmalar, kelimeler ve ifadeler ruhunuza sinsin.
  • Arapça, Çince, Japonca, Farsça ve Latin alfabesini kullanmayan diğer dillerde, ilk başta okumak zor olacaktır. O yüzden bu dillerde dinleme süresi Avrupa dillerine göre daha uzun olmalıdır. Bu tür özel dilleri öğrenmek için sevgi ve ilgi yeterli değildir, o dillere âşık olmak gerekir. Benim dilleri tek başıma öğrenmemin sebebi, bu dillere âşık olmamdır.
  • Öğrenmeden önce bir maksadınızın olması lazım. Mesela, “Ben bu sene Kur’ân-ı Kerim’in Bakara sûresini Arapçadan okuyup anlayacak seviyeye ulaşacağım.” veya “Ben bu dilde TED konuşmasını yapacağım.” TED sitesinde binlerce güzel kısa konuşma var. Bunların hemen hemen hepsi birçok dile tercüme edilmiş. Aynı metni hem kendi diliniz hem de öğrendiğiniz dilde kopyalayıp İlgi duyduğunuz bir alanla ilgili fikirlerinizi ifade etmenizi de faydalı buluyorum.
  • Dışarıdayken küçük bir not defteri ve kalem taşıyın. Diyelim ki bir kuruma gittiniz ve sıranızı beklemeye başladınız. Defter ve kaleminizi çıkarın ve etrafınızdaki her şeye teker teker bakarak “Bu eşyaların adını acaba öğrendiğim dilde biliyor muyum?” diye kendinizi imtihan edin. Bilmediğiniz kelimeleri not alın ve sonra sözlükten bulup karşılıklarını yazın. Yine bir gün aynı eşyayı gördüğünüzde, kendinize bu neydi acaba diye tekrar sorun. Bunu otobüste giderken, mağazada alışveriş yaparken, odanızda yatakta uzanıp eşyalara bakarken de yapın. Her anınız sizi öğrendiğiniz dile yaklaştıracaktır.
  • Dua edin ve başlayın. Unutmayın ki dil öğrenmek ömür boyu devam eder. Dil bir arkadaş gibidir. Hayat yolunda bir arkadaşı çok iyi tanımasanız bile yeni arkadaşlar ediniyorsunuz. Herkes birbirinden güzel ve farklı. Dillere yabancı dil olarak bakmayın. “Yabancı dil” hoş bir ifade değil. Aksine dışlayıcı ve olumsuz gözüküyor. “Yeni dil” veya “dünya dilleri” ifadesi daha iyi olmaz mı? Aslında herhangi bir dili öğrenme istidamız mevcuttur. Yapmamız gereken şey, onları ruhumuzun yamaçlarındaki çiçekler gibi derip evimize getirip her gün su vererek canlı tutmaktır.

Özet

  • Konuşmak için: Bol bol dinleyin ve sesli okuyun. İlk önce yavaş yavaş okuyun, sonra hızı arttırın.
  • Kelime ezberlemek için: Öğrendiğiniz dilde kitap okuyun ve günlük yazın. Her gün bir cümle bile olabilir. Az da olsa devamlı olması, uzun vadede verim getirir.

Not: Çok sevdiğiniz bir romanı, her gün defterinize kopyalayın. Bilmediğiniz kelimelerin yanına parantez içinde tercümelerini yazın. Bu hem kelime ezberlemenize yardımcı olur hem de grameri fıtrî bir yolla öğrenmiş olursunuz.