Edebiyat Ekim 2021 Hümeyra Bal

Yeni Yetme Miyop Kuş

Öğretmenlerimizin ilk uygulamalı dersimiz için, neden güneşin tam tepede olduğu bir vakti seçtiklerini sorguluyordum uzun süredir. Sonradan benden ziyade duruma âşina olanlardan öğrendim ki eğitim vaktini biz değil, bize ihtiyacı olan insanlar belirliyormuş aslında.

“Kim bu insanlar? Ne eğitimi bu?” sorularınızı duyar gibiyim. Ne yazık ki bu soruların cevabını ben de bilmiyorum. Az sonra tecrübe ederek öğreneceğim, ama şimdi daha ciddi bir problemim var! Güneşin altında iyice ısınmış metal çatının üzerinde beklerken ayaklarımın haşlandığını hissediyorum. Neden Salı pazarının kurulduğu alanın çatısında bekliyoruz ki? Yolda gölgelik ve serin alanlar gördüğüme eminim.

Aman aman, ne oluyor! Eğitmen herkesi etrafına topluyor galiba. Miyop olduğumu söylemiş miydim? Talihsizlik bu ya, tam da ilk eğitim günümde gözlüklerimi evde unuttum. Ben biraz Leyla’yım.

“Evet çocuklar, haberci öğretmenlerinizden aldığım bilgiye göre, yazar adayı pazara giriş yapmış. Az sonra aşağıya iniş yapacağız.”

“Kimsiniz siz, ne yapıyorsunuz?” sorularınızı duyar gibiyim. Hatta semadaki mübarek mevkilerle bir bağlantım olduğunu düşünebilirsiniz. Henüz o aşamaya geçemedik, ama az sonraki deneyimimiz sayesinde, öğrenciler olarak bir derece mertebe atlayacağız gibi geliyor bana.

“Leyla, yavrucuğum, ne bekliyorsun orada! İniş yapıyoruz, görmüyor musun? Arkadaşlarının yarısı indi bile! Çabuk!”

Leyla olduğumu söylemiş miydim? Evet sanırım.

Aman, ben yine dalmışım!

“Allah!” diye haykırarak koşa koşa aşıyorum bütün çatıyı. Kenarına gelir gelmez de atlayıveriyorum kanatlarımı açıp.

Hocaya da gözlüğümü evde unuttuğumu söyleyemedim, iyi mi! Miyop miyop uç bakalım Leyla…

Herkes nerede acaba? A, şurada mavi bir ışık görüyorum.

Mavi ışık ne mi demek? Mavi ışık efsane bir şey. Mavi ışık, çalışkan insanların başının üzerinde yanar. Ama ne var biliyor musunuz? İnsanlar bu ışıkları görmüyor! Evet, görmüyorlar. Bu yüzden patronlar, çalışanlara hep haksızlık edermiş, kimin çalışkan kimin tembel olduğunu bilemedikleri için. Bunu bizim arkadaşlardan birinden öğrenmiştim.

İşte bizim çocuklar da sarmış mavi ışıklı yazar hanımın etrafını. E ben ne yapayım ki şimdi? Bana yer yok orada. Hem benim ne yararım dok…

Oy, aman, karga mı o? Vallahi gördü beni, üzerime geliyor. Pek küçük göründüm de beni yemek sandı herhalde. Ben de kuşum, ben de! Ay uçuyor üzerime deli gibi. Gerçi geçenlerde kargaların güvercin yediklerini duym…

“Ne yapıyorsun be! Ben de kuşum, kanatlarım var, görmüyor musun?”

“Kuşsun muşsun… Bu ülkenin kuşları aç. Evimde yavrularım var benim. Hiç kaçma hemen bitsin bu iş!”

“Ben normal bir kuş değilim ki ama!” Hakikaten, “Beni nasıl görmüştü ki bu karga,” dememe kalmıyor, pençelerini bana uzatınca ben de kanata kuvvet uçuyorum tabiî ki…

“Pazarda, insanların arasında, nasıl uçuyorsun sen?” demeyin. Ben insanların içinden geçebiliyorum. Özel bir varlık olduğumu söylemiş miydim?

Ama miyop olduğum gerçeğ…

Aman, aman!

Karanlık…

Galiba patates tezgahının direğine çarptım. Keşke direklerin içinden de geçebilseydim.

Gözümü açtığımda, mavi bir ışık topunun içinde buluyorum kendimi. Yok yok, olamaz değil mi? Bizim yazar hanımın mavi ışığına dokunmayı başarabildim mi gerçekten? Bu miyop halimle?

İşte işte, oluyor! Mavi ışık, kırmızıya dönüyor! Aman ya Rabbi!

Yazar hanım elindeki domates poşetini bırakıyor ansızın. Annesinin kötü kötü bakışlarını görmüyor tabiî. Domateslerin öylece yere dağılışını ve ezilişini görmek, anneyi sinirlendirmiş olmalı.

Hemen ceketinin cebinden not defterini çıkartıyor yazar adayımız. Kalemini eline aldığında, ayağımdan kaleme kadar uzanan nuranî ipe bakakalıyorum hayretle…

İşte oldu!

Kırmızı ışık ne mi demek? Kırmızı ışık efsane bir şey. Çalışkan insanlar ilham ile buluşturulduğunda, başlarının üzerindeki mavi ışık halkası kırmızıya döner. Yani şöyle diyeyim, mavi ışık dinozorsa, kırmızı ışık ejderha!

“Ne oldu şimdi burada?” dediğinizi duyar gibiyim. Siz beni bir kuş olarak tanıdınız. Yazar hanım ise bana “ilham” diyor.

Not: Bu hikâye, “İlham, kutsî bir kuş suretinde gelir.” mealindeki rivayetlerden ilham alınarak yazılmıştır. Hikâyede anlatıldığı gibi, bir sanatkâr, ilham kuşu geldiğinde, onu yakalamak için ayağından bir iple bağlamalı, yani not almak suretiyle kaydetmelidir.