Heyamola ey gemici! Enginliklere açılmak üzeresin. Deniz biraz dalgalı, seyir güçlü. Son kontrollerini ihmal etmeyesin! Yakıt, su ve kumanyanı gözden geçiresin. Kontrol listeni önüne alıp eksikleri hâlletmeye başlayasın. Geminin hasar durumu, makinelerin muayenesi, güvenlik ekipmanları… Hazırsan şayet başlasın bu seyir.
Tekâmül yolculuğunda olan insanın hareketle derin bir münasebeti vardır. Zira tekemmül etmek; gelişmek, öğrenmek, cehdetmek ve değişime açık olmak gibi hareketleri içerir. İlim deryasında kulaç atar da edindikleri ile yetinmez. Tatmış ise bir kere hakikati, doymaz gayrısı ile. “Hel min mezid” der ve daha fazlasına talip olur. İşte talebe de tam olarak bu kökten türer. Talebe, talip olandır. Bir talebe olan insan, gelişim deryasına kendini bırakır ve çetin dalgalara rağmen yeniliklere kulaç atar. Dalgalar çetindir; zira kolay değildir mâhir bir yolcu olmak. Vuslata müştak yolcu, tükenmez bir iştiyak hâlindedir.
Dilin niyazı zikir, gözün niyazı gözyaşı; hakkını veren ise âşık. Âşık olan yanar. Yanmıştır Gedaî de:
Ey sâki aşkın oduna
Yandıkça yandım bir su ver
Düşeli dilber derdine
Yandıkça yandım bir su ver
Ol su ki gözlerden nihan
Görmez onu ehl-i cihan
Rahmeyle sâki el-aman
Yandıkça yandım bir su ver
Dünya ve mâfihâya kapanınca perdeler, olmuş hakikat gözlere aşikâr. Âşık yönelmiş Hakk’a, Hak ile varmış dermana. Derdi aşk olunca derman da aşk oluvermiş. Can bulmuş cânânını, kul bulmuş Sultanını. Müştak, aşk istikametinde çetin yollar aşmış, olmuş mahir bir yolcu. Ârif olmuş Gedaî.
Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol (Mehmet Akif Ersoy)
Gurbetten kurbete giden yolun yolcularıyız. Aşılması gereken nice engebeli yollar, sulanması gereken hektarlarca kurak araziler, budanması gereken obur dallar var. Vuslatın kıymeti ile gerektirdikleri mebsûten mütenasip. Dua iştiyakla buluşunca, yol meşakkatinden sıyrılmaya başlıyor insan. İştiyak, teveccüh kapısını aralıyor. Teveccühle yol aydınlanıyor. Vuslat ışığı Hak yoluna yansıyor, kalbde iştiyakı artırıyor. Işık karanlığı boğuyor. Taatler Hak yolunda birer basamak oluyor. Kul, zümrütten tepelerde Hâlık’ına meftun bir seyyah oluyor. Kurbiyete erebilme ümidiyle dünyanın fâni yüzüne sırtını dönüyor. Havada burcu burcu ümit esintisi hâkim oluyor. Kalb mevsimini buluyor. Nefsaniyetin gölgesindeki arzular eza veriyor. Hikmete râm olan, nefsin heva ve heveslerinden içtinap ediyor. Ruh, uhrevî esintilerle soluklanıyor. Nefsini tezkiye eden firaka gark olmaktan kurtuluyor. Âşığın ateşi harlanıyor, sineler inşiraha eriyor.