Güneş, kırmızımsı saçlarını Taungthaman Gölü’nün üzerine savurmuş. Görenleri cennetten bir manzara izliyormuş gibi heyecanlandırıyor. Öyle ya, kalabalığa bakılırsa, kıyamet kopmuş da insanlar U Bein Köprüsünde, Sırat Köprüsünü geçer gibi dizilmişler. Köprünün adı tıpkı bir “U dönüşü” uyarısını hatırlatıyor. Burası Myanmar’ın acılarından sıyrılmış, ülkenin ikinci büyük şehri Mandalay’a yaklaşık 40 dakika mesafede olan U Bein Köprüsüdür.
Her şey 1850’li yıllarda Amarapura yerlilerinin kralı Midon tarafından ülkesinin başkentini Mandalay yakınına taşımak istemesiyle başlar. O zamanın belediye başkanı U Bein, Taungthaman Gölünün karşısındaki okula çocuğunu gönderir. Lakin gölün etrafından okula ulaşmak, neredeyse 20 km’yi bulmaktadır. Hem kendi hem de halkının çocukları için bu yolu kısaltmak ister ve bir köprü inşa etmek aklına gelir. Hatta Mandalay’a taşınırken eski kraliyet sarayının kalıntılarından olan tik (teak) ağacından yapılmış sırıkları kullanır. Sayısı 1000’den fazla olan bu kazıklar gölün dibine çakılmıştır. Uzunluğu 1,2 km olan ve yaklaşık 150 yıldır ayakta kalmayı başaran bu köprü, aynı zamanda dünyanın tik ağacından yapılmış en uzun köprüsü unvanını alır.
Eğitimin her devirde önemini koruduğunu görmekteyiz. İlme giden yolu biraz daha yakınlaştırmak isteyen belediye başkanının ismi bu köprüde yaşıyor. U Bein, sadece eğitimde değil hayatın her alanında halkın işlerini kolaylaştırmıştır. Köprünün baş malzemesi olan tik ağacı, Güneydoğu Asya ülkelerinde yetişen, sarı renkli bir sıcak iklim ağacıdır. Bu ülkelerde nem oranı çok fazladır. Dolayısıyla farklı haşeratlar da bulunur. İşte bu ağaç; haşerata, neme, güneşe ve yağmura karşı en uzun süre (neredeyse 500 seneye yakın) dayanabilir. Kâinatı âhenkle toplayan Cami isminin manidar bir tezahürünü, bu sıcağın altında attığım her adımla ve köprünün gıcırdayan nağmeleriyle yeniden idrak ediyordum.
Sadece yayalara ait olan bu köprünün yanlarında korkuluk yoktu. Köprüde yürümekte tereddüt etsem de karşımda duran manzaranın güzelliğine yenik düştü hislerim. U Bein bile zamanın çıldırtıcılığına biraz yenik düşmüş olacak ki bozulan, hasar gören yerlerine betonla destek sağlanmış. Burası yerli halkın geçiminde hâlâ büyük rol oynuyor. Akın akın gelen turistlere yiyecek, içecek ve hediyelik eşya satıyorlar. Her ten rengini köprüde buluşturan bu muhteşemmanzara da neyin nesiydi? Köprünün tam ortasına geldiğimde, dinlenmek ve etrafa bakabilmek için yapılmış çardaklar dikkatimi çekti. İşte tam da buradan baktığımda, mavimsi bir halı gibi serilmiş olan gölde, bazı ağaçlar görüyordum. Bana bu hâl; şairin Kız Kulesi’ni, soğumak üzere suya bırakılan bir biberona benzetişini hatırlattı. Ben de yalnızlığımı ısıtmak için bir ağaç seçtim kendime. Her yeşil yaprağına bir yalnızlık bırakarak arındım. Suyun içinde hiç çürümeden duran bu ağaç bana örnek oldu. Neydi onu bu kadar sağlam yapan ve ayakta tutan?
Beklenen her güzel anın bir vakti vardır. U Bein Köprüsünün de en güzel ânı, güneşin doğuşu ve batışıdır. Gölün üzeri kırmızının her tonuyla donatılır. Gölde sandal turu yapanlar, sanki ressamın birazdan ortaya çıkacak muazzam bir resme fırçasıyla son dokunuşları gibidir.
Köprüde ilerlerken acaba düşer miyim, köprü yıkılır mı gibi sorular geliyor insanın aklına. Köprünün hafif kıvrımlı hâlini, insanın doğumundan ölümüne kadar yürüdüğü yola benzetiyorum. Sanki hayatımız da bu köprünün üzerinde yürüyormuşuz gibi geçiyor. Bizi tartan bir terazi misali… İmam-ı Gazali, ‘İnsan, iki küçük et parçasıyla ölçülür; kalbi ve dili.’ demiştir. Geçmişimi ve geleceğimi sığdırdığım bu beden ve ruh, hesap anında ne kadar çeker ki acaba?
Kaynak: career.bayer.us/en/node/4651